Yıl 2007, aylardan haziran. Yirmi beş yıllık bir çalışmanın ardından Hava Kuvvetlerinden emekli olmuştum.
Çeyrek asırlık ömrüm bu güzel, özel ve asil görevde geçmişti. Ne harika ne zor yıllar ve olaylar yaşamıştım görev süremde.
Bir dolu birikim, bilgi ve tecrübe ile donanımlıydım. Harika prensip ve kurallar bütünü ile teçhiz edilmiş, güzel eğitimler almıştım.
Ama yine de korkuyordum, tedirgindim. Farklı bir ortamda hayatımı sürdürecektim. Daha kuralsız ve anlatılanlara göre acımasız.
Bir o kadar da rahatlamıştım aslında. Omuzlarımdan tonlarca yük kalkmış gibi hissediyordum. Kuş gibi hafiftim. Sorumluluklar, projeler, planlı programlı iş ve bakımların olmadığı ortama geçiyordum.
Bunun yanında okumayı seven bir insandım. Şiirler yazıyor, ufak makaleler kaleme alıyordum.
Ve şimdi “günaydın sivil hayat” diyerek yeni bir hayata başlıyordum da nasıl uyum sağlayacaktım? Kocaman bir soru kafamın içerisinde cirit atıyordu.
Ne yapmalıydım?
Aklımda bilgenin şu sözü vardı.
“Kaliteli insan; yaptığı işe de inandığı fikre de kalite katar. Hangi görüş ve düşünceden olursa olsun. Ülkemizin kaliteli insanlara ihtiyacı var.”
Bu düşünce ile tecrübe ve birikimlerimi insanıma aktarmam gerektiğinin bir görev olduğu bilincin de olarak sivil toplum kuruluşlarına (STK) üye olmalıydım.
Hemen araştırmaya başladım. Edebiyat çalışmaları yapan bir dernek olmalıydı. Artık sivildim ve bu hobim üzerinde çalışmayı çok istiyordum.
Araştırmalarımdan sonra yeni kurulmuş olan Çanakkale Şairler ve Yazarlar Derneğine üye olmaya karar verdim. On sekizinci üyesi olarak aralarına iştirak ettim.
Yeni kurulmuş bir dernek olduğu için tüm yapılanma ve projeleri yeni kurgulanıyordu. Bu şu yönden güzeldi. Her şeyi baştan öğrenecek ve birikimlerim ile yeni bir derneğin kuruluşunda yer alacaktım.
Ve öylede oldu. Bir de başkan olmam için yapılan ısrarlara dayanamayıp (eski asker olduğum için görevden kaçmamalıyım psikolojisi) kabul etmem ile yeni hayatıma, yeni bir macera ile “bismillah” demiştim.
Kısa sürede akıllı bir tanıtım ile dernek üye sayısını 80 kişiye çıkardık. Bu üyelerin 15’i akademisyen, 65 üyemizde yerel ve ulusalda şair ve yazardı.
Yoğun bir çalışma ile kısa zaman aralığında dernek olarak neler yaptık, size anlatayım.
1. Çanakkale ili merkezde ve çevre ilçelerde “Şiir Dinletileri” özel gün ve gecelerde (14 Şubat Sevgililer Günü gibi) özel şiir programları.
2. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin (ÇOMÜ) desteğiyle halka açık “akademik sunumlar”.
3. Çanakkale ili içerisinde tüm ilk ve orta dereceli okullarda “şiir ve hikâye yarışmaları”.
4. Yerelde başta olmak üzere ulusal gazete ve dergilerde “edebiyat sayfası ve köşe yazıları”.
5. Televizyon programları ile edebiyatçılarımızı tanıtım programları. (Ece Ayhan, Yahya Kemal Bayatlı vb.)
6. İl ve ilçe okullarında günün ehemmiyetine uygun “seminer ve sunumlar” …
Bu arada ilk şiir kitabım olan “Gecelerin Meyveleri” de basılmış, elimde heyecanla taşıdığım yeni bebeğim olmuştu. İmza günleri ile halkla buluşuyor, uzun soluklu sohbetler ile birikimlerimi onlara sunarak çok mutlu oluyordum.
Bu süreçte kendim çok huzurluydum. Derneğim de Çanakkale’de ilkleri başaran bir dernek olarak parmakla gösterilip, sayfa sayfa yerel gazetelerde çalışmaları takdir ile yazılan bir sivil toplum kuruluşu olmuştu.
Bu güzel işlerin yanında dernek olarak yaptığımız “en güzel işi” daha size anlatmadım.
Merak ediyorsunuz değil mi?
Buyurun…
Derneğimizin bürosunun bulunduğu Selahi Aksoy pasajında, giriş katında, bir köşeye konmuş eski çekyat üzerinde hayatını sürdürmeye çalışan bir kara adam vardı. Pasaj esnafı ne verirse alır ne ısmarlarsa yer, onların korumasında hayatını idame ettirirdi.
Dört mevsim, pasajın bir köşesinde yaşayan sakin, sessiz, mazlum bir adamdı Arap Erdoğan. Özellikle kış aylarında dernekten çıkıp evimize giderken, pasajın bir köşesinde üşümüş, küçümencik kalmış, burnundan şıp şıp sümükleri akan bu adamın önünden geçerdik. Bu manzara tüm arkadaşlarımızı yaralıyordu ve biz dernek olarak bu kötü tabloya bir çözüm bulmalıydık.
Toplandık ve istişare ettik. Bu olayı gerekli makamlara bir şekilde duyurmaya karar verdik. Şair arkadaşlarımız şiirleriyle, gazetelerde köşe yazanlar köşelerinde bu acıklı durumu yazacaklardı. Ayrıca yerelde günlük çıkan YAŞAM GAZETESİ editörü Naciye Kurt hanımda haberi manşete taşımaya söz verdi.
Ben köşemde o gün için şu yazıyı kaleme almıştım:
“Kara bir adam var Çanakkale’de,
Çarşı içlerinde, mahalle aralarında yaşayan.
Başı önünde mahcup, sessizce avare dolaşan.
Sandalye üstlerinde uyuyup,
Duvar diplerinde sabahlayan.
Kara bir adam var Çanakkale ‘de,
Yüreklerimizi yansıtan.
Aslında bizler için yüz karası,
Tüm Çanakkaleliler için olması gerekli, gönül yarası.
Ama ne gezer,
Herkes ondan habersiz,
O herkesten ketum ve sessiz.
Kara fakat ‘Zenci’ olmayan,
Bir adam var Çanakkale’de.
Verirseniz alan, doyurursanız yiyen.
Yuvasız, evsiz, her şeyiyle sahipsiz.
Kara bir adam var Çanakkale’de dostlarım.
Bir ayna misali,
Hissiz, duyarsız yüreklerimizi yansıtan…
Selahi Aksoy Pasajı’na derneğimizin bürosunu açtığımızdan beri gördüğüm manzarayı naklettim sizlere.
Her akşam evime giderken karşılaştığım manzara. Pasajın içinde, giriş kapısında çıkış kapısında kısacası herhangi bir tarafında büzüşmüş bir adam. Üşüdüğü belli. İçine kafasını sokacak bir odacığı, yeri yok. Pasajdaki hayırsever esnaf ve arkadaşların yardımıyla karnını doyuruyor. Çevreye en ufak bir zararı yok, hiç olmamış.
Kendisine verilen para yardımlarını elinden alan insanlara kızmayan.
Elindeki parayı niye veriyorsun dendiğinde: “Belki onların da ihtiyacı vardır.” diyen bir adam.
Sizlere sesleniyorum bu ilin sahipleri sizlere.
Manzara bu dur.
Sahip çıkın sorumlu olduğunuz insanlara… Lütfen.”
Yaşam Gazetesinde haberi sür manşet veren Naciye Hanım’ın gayreti, bizlerin şiir ve köşe yazıları hemen ses getirdi, tesirini gösterdi.
İlimizin valisi, sabah günlük gazetelere göz atarken bizim haberi fark edip, okuyunca çok kızmış:
“Benim ilimde böyle insanlar nasıl olur, huzur ve bakım evi var iken” diyerek hemen olaya müdahale edilmesini istemiş... (sağ olsun)
Ertesin gün pasajın önünde bir kargaşa ve koşuşturma vardı. Tatlı bir telaş ve hareketlilik. Herkes şaşkın ve olup bitenden habersiz, olanları izliyordu.
Çanakkale Bakım ve Huzurevi personeli ve görevli arkadaşlar Arap Erdoğan’ımızı almaya gelmişler. Ambulans bir tarafta, doktor ve görevliler bir tarafta onun muayenesi yapılıyor ve sonra bakım evi aracına itina ile alınıyordu.
O anda Arap Erdoğan’ın gözlerinde korku ile güven karışık bir bakış vardı. Gitmek istemeyen ama kendisinin de gitmek zorunda olduğunu bildiği bir bakış.
Pasaj esnafı ve civarda haberi duyan herkes mutlu, ayrıca dernek olarak tebrikleri kabul ederken bizler de hem mutlu hem de gururlu idik.
Her gün karşılaştığımız bir hüzün tablosu, o olaydan sonra gözlerimizin önünden kalkmıştı. Çok şükür içimiz burkularak geçirdiğimiz her dakika ve kocaman bir soru işareti olan Arap Erdoğan huzurlu ve güvenli bir ortama gitmişti.
Bir hafta, on gün sonra kendisini gördüğümüzde pırıl pırıl elbiseler, tebessüm eden bir yüz ile karşılaştık. Bakımlı idi ve ziyaretine giden arkadaşlar özel odasını, kaldığı yeri ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. İyi bakılıyordu ve bu halinden belliydi.
Kendisinin her yönden gelişimi iyi olunca, psikolojik tedavi için de Konya’ya özel rehabilitasyon merkezine yollandığını öğrenince daha bir mutlu olmuştuk.
Yalnız belli aralıklarla pasaj ve civarında görüyorduk kendisini. Neden buraya geliyor diye merak edip sorduğumuzda öğrendik ki eskiden ailesinin yaşadığı ve çocukluğunun geçtiği yermiş pasaj ve civarı. Ondan gelirmiş meğerse böyle sık sık buraya.
Yıllar içinde ve sonrasında bu olay Çanakkale de derneğimizin başarılı bir faaliyeti olarak hep anlatılmıştır.
Bizler Çanakkale Şairler ve Yazarlar Derneği olarak ihtiyaç sahibi bir insanın hayatına dokunmuş, harika sonuç elde etmiş ve güzel bir örnek teşkil etmiştik.
Gelişmiş toplumlarda insanların CV’sine (Curriculum Vitae /Özgeçmiş) bakılırken kaç derneğe katkıda bulunduğunun ve üyeliğinin önemi vardır. Bu faaliyetleri onun hayatın içinde olduğunun, toplum ve insanını sevdiğinin başarılı bir görüntüsü olarak kabul edilir. Biz de ise bildiğiniz gibi hem toplum hem devlet tarafından pek lüzumlu görülmez bu tarz üyelik ve faaliyetler maalesef.
Yazımızı geçmiş bilgelerin şu harika sözleri ile bitirelim.
“Çok yardım edenin, yardımcıları çok olur.”
“Bilge insan; çevresine faydalı ve yardımcı olan insandır. Onları yargılayan değil.”